Her şey sabah 7 de kalktığım için oldu heralde.
Babam 6.30 da kalkıp bana kahvaltı hazırlamıştı, onu seviyorum.8'de otobüse bindim, Of Montreal dinledim, o yüzden yolculuk çok güzeldi. 9.25'te Kadıköyde'ydim. Kahvemi alıp oturdum, annem beni ne zaman arıycak acaba diye düşünürken telefonum çaldı ve iki rujum bir farım ve bir kapatıcım oldu.
9.10 vapuruna bindim, Eminönü'ne yanaştığımızda ayağa kalktım ve insanların kavga ettiğini görüp, benim gibi müzik dinlemekte ve ayağa kalkıp vaziyeti görmüş diğer herkes gibi kulaklığımı çıkarıp neler olduğunu anlamaya çalıştım. Adamın biri başı açık kadınlara hakaret ediyordu. Gereksiz yere gerildim. Benim başım açık diye üzerime alındım heralde. Ne gerek vardı halbuki o kadar güzel geçen 2.5 saatten sonra. Okula gittim, yine tam vaktindeydi, psikoloğumun odasına gittim. Anlatmayı planladığım şeyleri unutmuştum ve ona konu açmam için yardım etmesini söyledim. O bi konu açtı, ben de "O zaman hadi Erasmus'tan bahsedelim, ben yine fikrimi değiştirdim" dedim. Psikoloğumu çok seviyorum. Sanırım o da beni seviyor, gidip saatlerce anlatmak yerine ona beni mutlu eden şeylerden bahsediyorum hep. Kötü giden bir şeyi anlatarak başlasam bile çıkarken hep ikimiz de gülümsüyor oluyoruz. Bana İzlanda'dan bahsettirdi. Nasıl oraya geldik bilmiyorum, neden İzlanda onu da bilmiyorum. Neden kırmızı kalem ya da neden pembe anlamadığım gibi. O anlamama gerek olmadığını anlamamı sağladı bugün ama. Öyle işte. Rastgele bir şeyi seçiyorum ve beni mutlu etmesi için onun beni mutlu ettiğini düşünüyorum.
Tam bu noktada 2 sene öncesine döndüm. Bir dahaki seansta onu daha çok gülümseticem sanırım. Ama hikayenin sonunu anlatmamam lazım.
Bugün yine psikolog sınırlarının dışına çıkarak bana "İnsanın kendini sakinleştirebilecek ve her zaman ulaşabileceği bir şeye sahip olması ne kadar güzel" dedi. Ben o zaman kadar bu olaya böyle bakmamıştım.
Bugün toplu taşıma araçlarını çok fazla kullandım. Servis, otobüs, servis, vapur, minibüs, vapur. Hava çok güzeldi ve benim için fazla sıcaktı. Ve ben hep güneşli tarafa oturdum bugün, ki çok can sıkıcıydı. Genel bir
Okuldan sonra Taksim'e gittim. Adamın biri beni takip etti. Ama başıma daha önce böyle bir şey gelmemişti. Adam baya idiottu. Geçiyorum.
Vapura bindim. Momo'yu okumaya başladım. Sonra bi ara kafamı yukarı kaldırdım. Daha önce denizden, vapurun tavanına ışık yansıdığını hiç görmemiştim. Ne kadar körmüşüm. Björk'ün Vespertine albümünün 12. şarkısı çalıyordu ve vapur camlarının yaptığı gölgeler tavanda müzikle uyumlu dans ediyorlardı. Buna bayılıyorum!! İşin büyülü yanı (Björk ve Momo'yu saymazsak) sarkı yavaşlarken gölgeler de yavaşladı, şarkı bitince gölgeler de durdu. Kimse beni o gölgelerin Björk şarkısını duyarak dans etmediğine inandıramaz!!
Vapurdan gördüklerimin mutluluğuyla indim. Karşıdan karşıya geçmek için yeşil ışığı beklerken, karşı kaldırımdaki köpeğin de tam olarak aynısını yaptığını gördüm. Önüne bi adam geçti, o da sağa doğru ışığı görebileceği bi yere geçti. Yeşil ışık yanar yanmaz, yanındaki insanlardan önce hızlı adımlarla caddeyi geçmeye başladı. Bunu bir tek ben mi gördüm diye düşündüm, kulaklığımı çıkarıp insanları dinledim, onlar da farketmişler, sevindim, sonra çok rahatsız olup kulaklığımı geri taktım.
Evin yolundayken, adamın biri bana boş bir kağıt uzattı ve almamı söyledi. Adamı görünce çok korktum ve almıycağımı söyledim ve hızla uzaklaştım.
Son olaydan sonra o akşam arkadaşımla olan randevumu iptal edip güvenli bi şekilde evde kalmaya karar verdim.
Sakinleştirici aldım, beynimi boşaltıyorum.
Oysa ki sabah 7'de kalkmayı çok seviyorum
ProfitDrive review
5 years ago