Tuesday, January 20, 2009

My psychologist won't let me go

Her şey sabah 7 de kalktığım için oldu heralde.
Babam 6.30 da kalkıp bana kahvaltı hazırlamıştı, onu seviyorum.8'de otobüse bindim, Of Montreal dinledim, o yüzden yolculuk çok güzeldi. 9.25'te Kadıköyde'ydim. Kahvemi alıp oturdum, annem beni ne zaman arıycak acaba diye düşünürken telefonum çaldı ve iki rujum bir farım ve bir kapatıcım oldu.
9.10 vapuruna bindim, Eminönü'ne yanaştığımızda ayağa kalktım ve insanların kavga ettiğini görüp, benim gibi müzik dinlemekte ve ayağa kalkıp vaziyeti görmüş diğer herkes gibi kulaklığımı çıkarıp neler olduğunu anlamaya çalıştım. Adamın biri başı açık kadınlara hakaret ediyordu. Gereksiz yere gerildim. Benim başım açık diye üzerime alındım heralde. Ne gerek vardı halbuki o kadar güzel geçen 2.5 saatten sonra. Okula gittim, yine tam vaktindeydi, psikoloğumun odasına gittim. Anlatmayı planladığım şeyleri unutmuştum ve ona konu açmam için yardım etmesini söyledim. O bi konu açtı, ben de "O zaman hadi Erasmus'tan bahsedelim, ben yine fikrimi değiştirdim" dedim. Psikoloğumu çok seviyorum. Sanırım o da beni seviyor, gidip saatlerce anlatmak yerine ona beni mutlu eden şeylerden bahsediyorum hep. Kötü giden bir şeyi anlatarak başlasam bile çıkarken hep ikimiz de gülümsüyor oluyoruz. Bana İzlanda'dan bahsettirdi. Nasıl oraya geldik bilmiyorum, neden İzlanda onu da bilmiyorum. Neden kırmızı kalem ya da neden pembe anlamadığım gibi. O anlamama gerek olmadığını anlamamı sağladı bugün ama. Öyle işte. Rastgele bir şeyi seçiyorum ve beni mutlu etmesi için onun beni mutlu ettiğini düşünüyorum.
Tam bu noktada 2 sene öncesine döndüm. Bir dahaki seansta onu daha çok gülümseticem sanırım. Ama hikayenin sonunu anlatmamam lazım.
Bugün yine psikolog sınırlarının dışına çıkarak bana "İnsanın kendini sakinleştirebilecek ve her zaman ulaşabileceği bir şeye sahip olması ne kadar güzel" dedi. Ben o zaman kadar bu olaya böyle bakmamıştım.
Bugün toplu taşıma araçlarını çok fazla kullandım. Servis, otobüs, servis, vapur, minibüs, vapur. Hava çok güzeldi ve benim için fazla sıcaktı. Ve ben hep güneşli tarafa oturdum bugün, ki çok can sıkıcıydı. Genel bir
Okuldan sonra Taksim'e gittim. Adamın biri beni takip etti. Ama başıma daha önce böyle bir şey gelmemişti. Adam baya idiottu. Geçiyorum.
Vapura bindim. Momo'yu okumaya başladım. Sonra bi ara kafamı yukarı kaldırdım. Daha önce denizden, vapurun tavanına ışık yansıdığını hiç görmemiştim. Ne kadar körmüşüm. Björk'ün Vespertine albümünün 12. şarkısı çalıyordu ve vapur camlarının yaptığı gölgeler tavanda müzikle uyumlu dans ediyorlardı. Buna bayılıyorum!! İşin büyülü yanı (Björk ve Momo'yu saymazsak) sarkı yavaşlarken gölgeler de yavaşladı, şarkı bitince gölgeler de durdu. Kimse beni o gölgelerin Björk şarkısını duyarak dans etmediğine inandıramaz!!
Vapurdan gördüklerimin mutluluğuyla indim. Karşıdan karşıya geçmek için yeşil ışığı beklerken, karşı kaldırımdaki köpeğin de tam olarak aynısını yaptığını gördüm. Önüne bi adam geçti, o da sağa doğru ışığı görebileceği bi yere geçti. Yeşil ışık yanar yanmaz, yanındaki insanlardan önce hızlı adımlarla caddeyi geçmeye başladı. Bunu bir tek ben mi gördüm diye düşündüm, kulaklığımı çıkarıp insanları dinledim, onlar da farketmişler, sevindim, sonra çok rahatsız olup kulaklığımı geri taktım.
Evin yolundayken, adamın biri bana boş bir kağıt uzattı ve almamı söyledi. Adamı görünce çok korktum ve almıycağımı söyledim ve hızla uzaklaştım.
Son olaydan sonra o akşam arkadaşımla olan randevumu iptal edip güvenli bi şekilde evde kalmaya karar verdim.
Sakinleştirici aldım, beynimi boşaltıyorum.
Oysa ki sabah 7'de kalkmayı çok seviyorum

Friday, September 19, 2008

ver mektubumu

clash cd'mi, hole cd'mi ve grease plağımı geri istiyorum :(

bunları istemeyi düşündüğüm anda onlar da benden bir şey alırlar diye dile getiremedim. ama sonra düşündüm ki, onlara geri verebileceğim pek bir şey yok. keşke isteseymişim. onları bir daha gördüğümde söylemek istiyorum ama onları görmemeyi grease plağından daha çok istiyorum. keşke hiç olmasalardı.

eskiden birbimize "seni seviyorum" derdik. son yıllarda "seni seviyorum" dediğim insanlar değişti ve ben onlara hiç demediğimi farkettim. nedenini merak ediyordum "alıştık artık birbirimize ondandır." diyordum. ama ben hep saf olandım. sevmiyoduk işte birbirimizi, sebep buydu.

hayatımda kurduğum en önemli ilişkilerden 3 ünün bir sene içerisinde yok olması psikolojik yardıma muhtaç hale düşürdü beni. gidip kan kusasım var, onlardan ne kadar çok nefret ettiğimi anlatasım var. bunu söylemezsem kimse anlamaz çünkü, hala safım ben.

hayatımda ilk defa ailem bana "hayır, yapamazsın" diyo. şu ana kadar bana hiç karışmamışlardı yaptığım hiç bir şey için. özellikle arkadaşlarım konusunda tek kelime etmezlerdi, bir şey söyleyecek olsalar sustururdum. ama artık bir şey söyleyemiyorum. "onlarla kesinlikle konuşmıycaksın, gördüğün zaman selam bile vermiyceksin, onlar senin muhattabını hiç bir şekilde haketmiyolar, bana mazeret bulmaya çalışma, hala 'ama... ama...' diyosun, kızım sen ne kadar safsın ne kadar salaksın yıllardır bu insanlar seni kullanıyolar, yıllardır sana kazık atıp duruyolar, arkadaşın olmadıklarını görmen için seni sokağa atmaları mı gerekiyordu, onlarla en ufak bir şey konuşursan ben de senin annen değilim."

bana bu kadar saf olmamam gerektiğini söylüyorlar. çıkar ilişkisi içerisine girmemi, kendimi bu kadar vermememi, bu kadar duygusal davranmamamı, bariz işaretleri kendime göre yorumlamamı, göründüğü gibi ele almamı vs. ama ben buyum ben safım ve onların yaptığını yaparsam onlar gibi olurum, ben ki onları hayatımdan çıkarmaya çalışıyorum, onlardan nefret ediyorum, nasıl nefret ettiğim birine dönüşebilirim, yapamam ben bunu.

salaktım, kabul ediyorum, çok salaktım, hayatım boyunca resimlerini ablamın annemin ve babamın resimlerinin önüne koydum, cizdanımdan resimlerini çıkarıp "bak, bunlar benim en sevdiğim insanlar" dedim diğerlerine. beni aylarca aramayıp, anca sevgilisinden ayrıldığında ağlamak için yanlarına çağırmalarına rağmen, aylarca evime çağırıp, gelmeyip, sevgilisinin evine davet edilmediği için "eliif, bu hafta sonu sizdeyim!" diye aramalarına rağmen, zor halde olduğumu bilip sadece yardım isediklerinde beni aramalarına rağmen, ben her güzel şey yaşadığımda davet ediyoken onları oraya, güzel zamanlarında haber bile vermemelerine rağmen ve daha buna benzer bir sürü şeye rağmen onların en yakın arkadaşım olduklarına inandırdım kendimi.

artık yoklar, onların suratlarını dahi görmek istemiyorum, yaptığım her şeyi geri almak istiyorum ve karşılığında onlara hiç bir şeyi geri vermek zorunda kalmazdım.

onlara verdiğim sevgiyle ben 10 kişiyi severdim bu 20 yıl boyunca. hala onlar için yaptığım şeyleri düşündükçe kafayı yiyorum, geçen seneki gibi uyuyamıyorum, yemek yiyemiyorum... ne iyi bir yıla başlama şekli bu böyle...

Tuesday, August 19, 2008

cocaine! toothache drops!


anladım ki, hiç bir şey beni üzemezmiş, hiç bir şey hayatımda bir sorun haline gelemezmiş, hiç bir şey beni amacımdan yıldıramazmış ,
çünkü diş ağrısı diye bir şey varmış, o her şeyi yenermiş!

Sunday, August 17, 2008

my manic

ben bugün ona ondan nefret ettiğimi söyledim ama yok öyle bir şey. dikkatini çekmek için yaptım bunu. itiraf ediyorum.

Saturday, August 16, 2008

I don't believe him

He greets me with kisses when good days deceive him and sometimes I believe him. And sometimes I'm convinced, my friends think I am crazy. Sometimes I get scared and call him but he's usually hazy.
By one in the morning day is not ended, by two he is scared and sleep is no friend, and by four he will drink but he cannot feel it, sleep will not come because sleep does not will it! And I dont believe him. Morning is mocking me.
Oh the gods that he believes never fail to amaze me. He believes in the love of his god of all things, but I find him wrapped up in all manner of sins. The drugs that deceive him and the girls that believe him.
I can't control you I dont know you well, these are the reasons I think that you're ill.
And since last that we parted and last that I saw him, down by a river silent and hardened, morning was mocking us. Blood hit the sky.
I was just happy, my manic and I. But he couldn't see me the sun was in his eyes
And birds were singing to calm me down

And I'm sorry young man, I cannot be your friend. I don't believe in a fairytale end.

I dont keep my head up all of the time. I find it dull when my heart meets my mind

And the gods that he believes never fail to disappoint me. My happy man, my manic and I have no plans to move on.
The birds are singing to calm me down.


(Laura Marling - My Manic and I' ın değiştirilmişi)

Saturday, July 19, 2008

cut your hair

bunalıma girip saç kestirip saç kesimi kötü olduğu için yeniden bunalıma girmek gariptir.

Tuesday, July 08, 2008

tun

o bana inanmamamıştı ama ben ona aşıktım.

gözümü karartıp atladığım dönemlerdi çünkü o, limitsiz hissediyordum.

3 yıldır devamlı mektupları açıp okumak, fotoğrafı olmadığı için ona benzeyen bir herifin fotoğraflarına bakıp onun suratını çıkarmaya çalışmak, msn'de var mı yok mu diye kontrol etmek, onun kapısına gidip ona evlenme teklifi edip onunla beraber ortadan kaybolma hayalleri kurmak eğer birini unutamadığım anlamına geliyorsa ciddi cidd, ben onu unutamamışım, o benim unutamadığım tek sevgilim.

çünkü çok anlamsız bir şekilde bitti.

üstelik her şey o kadar güzelken.

uzakken, ama yine de mesafeyi sallamıyorken.